İSTANBUL

Atalarım çok önceden gelmiş buraya. Rivayet o ki insanlardan çok önce. O zaman şimdilerde dendiği  gibi daha kolaymış her şey. Rüzgarlar, denizler bizimmiş. Sonra insanlar gelip yerleşmiş. Sekiz bin yıl önce diyorlar. Bunca zaman, insanlarla birbirimize alıştık. Mesela benim çığlığımı duyan kentli, bu şehirde yaşadığını hisseder. Uzak diyarlarda sesimi duyduklarında, kendilerini şehirlerinde düşlerler. Zaten bir benim sesim, bir vapur düdüğü simgedir bu şehir için.
Bazen tüm gece uyumam. Çığlıklar atarım. Bazen neşeden, bazen endişeden. Arada duyacaksınız kaba ve gür sesli olanlarımızı. Onlar bizim en tecrübelilerimizdir. Gece vakti, kentin gürültüsü uğultu haline gelince, sesim daha çok duyulur. Karanlık olunca, boğuk motor sesini andıran şehir gürültüsünü bastırabilecek kadar güçlü çığlıklar atarım.
Gün ağarınca  mesaim vapurlarla başlar. Şehir hatlarını ben bilirim.  Açık denizde, pervanelerin köpüğünde balık ararım. Balığın ve simidin tadını en iyi ben bilirim.Yorulduğumda gemilerin üstlerine konar ve dinlenirim.
Uçsuz bucaksız, üzerinde insan ve makinelerin olduğu çöplüklerde uçanlarda benim cinsimden. Ben onlardan değilim. Denizsiz yapamam.
 Yapanın elinde, tüylerim den  en iyi yemden bile güzel çapariler yapılır. Kırmızı ipliklerle süslerler oltada tüylerimi. Bundandır peşimdeki bir çok insanın sebebi.

Beni yüksek bir binanın üzerinde, bir dubada veya fenerde, bazen vapur iskelesinde, bazen çalkantılı sularda küçük bir kayık gibi sallanarak keyif yaparken görebilirsiniz.
Evim yüksek çatılarda, vapur iskelelerinde ve dubalarda dır. Bazen Galata da, bazen Üsküdar da bazen Ayazpaşa dayım.
Ben İstanbul'da martıyım.

Fotoğraflar: Selin ve Mehmet ÖZER (izinsiz kullanılamaz)


Yorumlar

  1. Sana reklam vermek için yakında sıraya girecekler unutma sözümü. Yazı muhreşem olmuş..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder